Köy Enstitülü Olmak Bir Ayrıcalıktır, Suluboyanın Eğitimci Usta İmzası: Sabri Akça
Sabri Akça \\ Söyleşi: Semra Sancak

İnsanlar vardır,varlıkları, yaşam öyküleri,duruşları  kavramların varoluş nedenleri,sembolleridir. Köy Enstitülü olmak gibi.
Çalışmak yaşam tarzıdır,hatta  tutku haline gelmiştir. tutkusu uğruna.
Tutkunuz sanatsa,şartlarınız çetin,uzunsa yürüdüğünüz yollar. Çalışır,çalışır, çalışırsınız hiç durmadan. Ve yorulmazsınız tutkunuzu yaşarken,usta bir isim olurken. Sabri Akça gibi.


Hocam her zaman atölyenizde ve aralıksız olarak çalıştığınızı,resim yapmayı soluksuz sürdürürken, ressamlar yetiştirerek eğitimciliğinize de devam ettiğinizi biliyoruz. Bu yorulmazlığın sırrı da sanat mı?
Einstein’a atom bombasını bulduktan sonra , dâhisiniz ama mutlumusunuz diye sorduklarında . Dahi olduğumu söylüyorsunuz ama hanginiz benim kadar çalıştınız da dahi olmadınız der.Dahi olmak dahi çalışmak gerektirir. Sanatta sabır deha işaretidir.Hem sabırlı hem de çalışkan iseniz sanatçı olursunuz.

Yaşamın bana sunduğu acı deneyimler nedeniyle çocuk yaşlardan itibaren   ırgat olarak çalışmaya başladım. Yaşamım boyunca da hep çalışmak zorundaydım. Çünkü Annemi altıncı çocuğunu düşürürken kaybettim. Üç üvey anne elinde hep küçük bedenimden daha büyük işlerde çalışmaya mahkum edildim.

Kar resimleri yapma nedenim de çocukluk yıllarıma dayanır.Yazın o kadar çok ırgatlık yapardım ki çok yorulur ve kışı beklerdim. Kar yağsa da artık ırgatlık yapmasam ,dinlensem diye. Kar resimlerim kış özlemimdendir.

Resim tutkunuz sizi Köy Enstitülü olmaya mı yönlendirdi. O yılları anlatırmısınız.
Eskişehir Çifteler Köy Enstitüsüne girmek hayatımın en önemli başlangıcıdır.Orada bölüm seçerken hemen resim öğretmeninin arkasına geçtiğimde cebimde kömür parçaları vardı. Beyaz badanalı köy odalarının duvarlarına hayvan figürleri,av manzaraları yapmak en büyük tutkumdu zira. Okulda ceza alan çocukların deforme,komik resimlerini yapardım,yaptığım şeylerin karikatür olduğunu çok sonra öğrendim.

Okula yeni başladığımda sevincimden o kadar çok resim yapmıştım ki malzemelerim ve param tükendiğimde ,arkadaşlarımın biten boya kutularını toplamıştım. Onların kapaklarındaki boya kalıntıları ile yaptığım suluboyalar çok beğeniliyordu. Sınıfta ilk üçe girmeyi böyle başarmıştım.

Tatillerde eve gidip gelirken 41 km yolu yürürdüm. Elimde ise çivilerle tutturularak yapıldığı için kendimden ağır tahta bavulum. Ama inanın öyle keyifli gelirdi ki o yolculuk,çünkü bir gün mutlaka gerçekleştireceğime inandığım  ressam olma hayallerim  için yürüyordum. Doğayı izleyerek her türlü zorluk  kolay geliyordu.

Köy Enstitüsünden sonra İstanbul’a Çapa Öğretmen Lisesine gidiyorsunuz. Bundan bahsedermisinz.
İlk üçe girme hedefime ulaştım, İstanbul Çapa öğretmen Okulu sınavlarında da başarılı olarak,orada başladım ve sanat yaşamı öyküm hayallerimin doğrultusunda devam ediyordu.

Müzik yeteneğim ve merakım da oldukça iyi idi. Bir kere Çapada geceleri hiç uyumazdım,bazı derslerde uyurdum. Çünkü gece herkes uyurken arkadaşlarımın  kemanlarını dolaplarından alır çalışırdım. Sabah herkes uyurken de ben resim yapmaya başlardım. Bir keresinde Güner arkadaşım Brahms’ın ninnisini çalarken kemanını isteyip çaldığımda şok olmuştu çünkü gece çalıştığımı  bilmiyorlardı.Hemen öğretmenimiz  Ekrem Zeki Ün’e haber vermişti. Öğretmenimiz,elleri kemanı yutacak kadar büyük olan büyük bir orkestra şefiydi. Hatta İtalya ‘da ellerinin kalıplarını almışlardı. Ve öğretmenime  deha olmadığımı geceleri  en az onlar kadar çalıştığımı söyledim. Mandolini arkamda tutarak bakmadan çalabilirdim. Hala müzik aletletlerini çok güzel çalabiliyorum.

1951 yılıydı,hocamız sergileri gezme ve anlatma ödevi vermişti. Taksim’de Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun galerisine gittim.Fikret Otyam’da oradaydı. Otyam’ın kalın vernikli resimleri çok parladığı için yandan baktığımı farkedip benimle konuştular. Bedri Rahmi resimden anladığımı düşünmüştü. Kendimden bahsedince düşüncelerimi sordu. Bende Eren Eyüboğlu’nun resimlerini beğendiğimi ama kendisinin İstanbul resimleri yapmasının Anadolu kadınları yapmamasının daha iyi olacağını çünkü o kültürü İstanbul kadar tanımadığını söylediğimde “O zaman sen yapta görelim Anadolu kadınlarını dedi. Ben o hafta suluboya çalışmalar yapıp haftasonu götürdüm kendisine ve resimlerimin hepsini satın alıp kendi resimlerinden de bana armağan etti.

Öğrencilik yaşamınız yatılı okullarda geçmiş ve ne çok anı biriktirmişsiniz. Anımsadığınız iyi anıların yanısıra iz bırakan kötü anılarınız da olmuştur.
Evet. Resimlerim hep okul koridorlarına asılırdı. Hatta Nevzat Akoral gelmişti okulumuza ve çok beğenmişti resimlerimi. Gece herkes uyurken resim yapıyordum. Çok sevdiğim Resim Hocam,Necip Önalp kapat ışıkları diye hakaret edip azrlamıştı beni. Ve yine İstiklal Marşında kıpırdadığım için Resim  Hocamız Saadet Hanımdan suratımda şimşekler çaktıran bir tokat yemiştim Bunlar bende derin iz bırakmıştı . Daha sonraları kıskançlık duygusunun kurbanı oduğumu idrak edebilmiştim. Öğretmenliğim süresince sınıftaki en ezik,en zayıf çocukları sınıf başkanı yapar onları korur kollardım.

Resim,müzik ve ayrıca spor da var geçmişinizde. Bir anınızı paylaşırmısınız.
Basketbolda çok iyi idim. Literatürde olmayan özel çalımlarım vardı. Kastamonuya basketbol maçına gittiğimizde karşı takım bu çalımlarımdan dolayı bana zarar vermesin diye Hocamız beni oyun dışında tutmuştu, bende buna çok üzülerek  Kastamonu Lisesini gezmeye gittim. Panoda gördüğüm tek bir çınar yaprağının sanat çalışması gibi sergilenmesine çok üzülmüş ve bir gün buraya Resim Öğretmeni olarak gelmek istiyorum diye kendime söz vermiştim.

Aradan yıllar geçti Gazi Eğitimden mezun olduktan sonra Öğretmen olarak atamalarımızı bekliyoruz. Ve inanılmazdır,son dakika çıkan bir tayin nedeniyle boşalan Kastamonu Lisesine kurada ben çıktım ve 10 yıl aralıksız öğretmenlik yaptım orada.

Eşiniz Gülseren Hanım da resime meraklı ve evinizde yaptığı resimleri görüyoruz fakat bir evde bir ressam yeter diyor kendisi ve sizi desteklemeyi tercih ettiğini söylüyor.Çok şanslısınız ,hem asil bir hanımefendi hem de sizin daima yanınızda tüm yaşamınızı organize eden bir asistan gibi.
Gülseren benim çocukluk  aşkım,son aşkım. Bana sahip çıkarak yanına alan ,destekleyen Dayımın kızı . Ben Onun doğum haberinde adını duyduğumda 6 yaşındaydım.  içime doğmuş omalı ki  ben Gülserenle evleneceğim demiştim. Gazi Eğitime başlarken 13 yaşındaydı nişanlandık,okul bitince de evlendik. Bütün hayallerim gerçekleşmişti hayatta.

Suluboyalarınızdaki  köy manzaralarında yeşil renkler ve köylü kadınlar  sizinle özdeşleşti. Neden kış olduğunu anlatmıştınız, kadınlar ve yeşil tonu için özel bir nedeniniz var mı.
Köyümüzde Hacı Haliller sülalesiydik ve sülalemizden olan evler türbe yeşili boyalıydı,onu temsilen yapıyorum. Köylü kadınlar ise Annemdir,erken kaybettiğim Anneme olan bitmeyen özlemimdir.

Ve öğrenciler yetiştirmeye devam ediyorsunuz,atölyeniz daima canlı. neler söylemek istersiniz.
Emekliyim ama Cumartesi günleri hariç atölyelerde öğrenciler yetiştiriyorum. Çünkü ödemek istediğim diyetim var. Ben  parasız yatılı okullarda devletin desteği ile okudum. İyi bir resim öğretmeni ve iyi bir sanatçı olmamız verildi bu emekler. Sanatçı olarak resimlerimi duvarlarda görebilmenin yanısıra öğrencilerimle de aynı heyecanla sanatı yaşamak istiyorum.

Ödülleriniz var mı?
1980 de Devlet Resim Ödülü,1981’de DYO Mansiyon Ödülü ve 1997 de Maltepe Rotary Kulübü tarafından verilen Yılın Sanatçısı Ödüllerim var. Ödüllü yarışmalara öğrencilerim katıldığından çok katılmadığım için çok fazla ödülüm de olmadı.

Projeleriniz var mı?
Güney Doğu Gazilerine Rehabilitasyon Merkezinde oturdukları yerde para kazanmaları amacıyla resim dersleri vermiştim. Onların parasal ihtiyaçları için de özel bir sergi yapmak için hazırlıklarım var. Benim kar resimlerim,peyzaj ve portrelerimde hakim olan siyabeyaz renkler Beşiktaşlı olmamdan kaynaklanıyor. Siyah-Beyaz Anadolu konsepti ile hazırlanıyorum. Bunlara bir de Sarı-Lacivert Anadolu resimleri ekleniyor. Gazilerimizin yararına sergi hazırlığım devam ediyor. Ayrıca son dönem yaptığım tuval üzerine akrilik peyzaj ve portre çalışmalarımı da Kasım Ayında Fırça Sanat Galerisinde sergileyeceğim. Suluboya resimlerindeki köy kadınlarını oradan çıkararak, büyütüp,tuval üzerine akrilik çalıştığım portreleriyle, asker,şehit,gurbet,kayıp vb durumlardaki acılı yüzlerini ve gözlerini sergiliyorum sanatseverlere.