Müze Kültürü ve Sanat Yaratımı
Kadir Şisginoğlu

L.P Hartley'in ünlü İngiliz romanı The Go -Between "geçmiş yabancı bir ülkedir, farklı şeylerin yaşandığı" cümlesiyle başlar. Yabancı bir ülkede yaşamak zordur. İletişim kuramamak, anlayamamak, ait olamamak gücümüzü azaltır, çevremizi daraltır. İnsan kendini, köklerini, toprağını tanımak ister. Tanıdıkça, öğrendikçe üretir, değer yaratır,ürettikçe köklenir. Köklerinden beslenen insan güçlü olur, mutlu olur. Zorluklara karşı savaşır, mücadele eder,değişir, değiştirir.

Müzelerin sahip olduğu kültür varlıklarının her biri geçmişin değerli birer parçasıdır. Bu kültür varlıklarını görüp, inceleyerek geçmişe yolculuk yapabiliriz. Bu yolculuk kendimizi, dünyayı, evreni tanıyabilmemize yardımcı olur. Müzelerde gördüğümüz eski eserler sadece geçmiş toplumların kültür varlıkları değildir. Aynı zamanda insanlığın düşünce serüvenidir.İnsanın nasıl düşündüğünü, nasıl yaşadığını, nasıl biçimlendirdiğini görür, sanat ve estetik değer yargılarının nasıl geliştiğine tanık oluruz.

"Sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez" demiştir Sokrates. Kendimizi ve yaşadığımız hayatı sorgulayabilmek, dünden bugüne nasıl ilerlediğimizi, bizden önceki kuşaklardan neyi aldığımızı, devir aldığımız mirasa ne kattığımızı bilmemiz gerekir. Müzeler, geçmiş ile geleceği 'bugün'de buluşturan kültür köprüleridir. Geleceğe güçlü ve güvenli ulaşabilmek bu köprülerden geçmişe yolculuk yapmayı gerektirir. Mustafa Kemal Atatürk'ün: "Bir vatanın sahibi olmanın yolu, o topraklarda yaşanmış tarihi olayları bilmek, doğmuş uygarlıkları tanımak, sahip olmaktan geçer" sözü geçmişi bilmenin önemini anlatır. Geçmişi bütün yalınlığı ile bize sunan müzeler "toplumların kültürel belleğidir". Bu belleği muhafaza eden müzeler toplumların kültürel kimliğinin oluşturulmasında belirleyici rol oynar, toplumları ideolojik olarak biçimlendirirler. Ulusal müzelerin, ulusal tarih müzelerinin işlevi budur. Cumhuriyetin ilk yıllarında müzecilik çalışmalarına hız verilmesinin, sayılarının hızla artırılmasının amacı Anadolu kültürlerinden beslenen, moderniteye bağımlı Cumhuriyetin temeli ve koruyucusu "yeni Türk kimliği'ni " yaratmaktır.

Günümüzde müzeler görme arzusunu uyarıp insanı kendilerine çekmeyi isterler. Görsel sunumları, eğitim etkinlikleri ile bireyin görsel algılarını zenginleştirip, sanat kültürünü, estetik değer yargılarını ve dikkat becerilerini geliştirmeyi hedeflerler. Müze yaşantıları ile bireyin hayal gücü zorlanır, yaratıcılığı kışkırtılır. Kendi değişimini ve gelişimini gerçekleştirmiş, ruhsal olgunluğa erişmiş, öğrenmeye ve gelişmeye açık, karar verebilen, sorumluluk üstlenebilen bireyler toplumların geleceğini şekillendirebilecek potansiyel güçleridir. Bu nedenle toplumların geleceği açısından çocukların ve gençlerin müze gezme alışkanlığı kazanmış olmaları önemlidir.

Sanatsal yaratım için yetenek ve zekanın ne kadar önemli olduğu tartışılmaz. Ancak; entelektüel ilgi kurulmadan, ilgi sürekliliği sağlanmadan, bilgilenme süreci yaşanmadan ve bilgi üretmeden yetenek ve zekanın işleyecek malzeme bulması da imkansızdır. Sanatsal yaratım bireyin yaşamının derinliklerinden kopup gelen an'ların disiplin içinde dizginlenmesidir. "Yaratım anı, en yakından başlayarak geçmişe yolculuğu zorunlu kılar". Bu geçmiş sadece aynı dili konuşanların, aynı imgeleri düşleyenlerin geçmişi değildir. Bu geçmiş tüm insanlığın ortak geçmişi, ortak kültürüdür. Sanatçı bunların içinden kendi kültürünü yaratan kaynakları bulabilmeli, onlardan beslenerek kendi düş dünyasını kurmalıdır.

Gezmek, görmek, incelemek denemenin, yapmanın öncülüdür. Nitelikli sanat eğitiminin yapıldığı, sanatın ciddiye alındığı ülkelerde müzeler, tarihi mekanlar, sanat galerileri, antik kentler sanat öğrencileri ve sanatçılarla dolup taşarlar. Buralar onlar için düş yolculuğunun ilk duraklarıdır. Ülkemizde ise; yakın zamana kadar müzeler "madem ki geldin, sessizce izle ve git" havasında izleyici ile arasına rutubet kokulu bir mesafe ve soğuk bir resmiyet koymuştur. İzleyici ise müzeyi "eski eşyaların zorunlu tutukevi" gibi görmüştür. Özel müzelerin açılması, müzelerin varlıklarını sürdürmek için, içinde barındırdığı objeden çok onu görmeye gelen insana gereksinimi olduğunu anlaması müzelerin değişmesine neden olmuştur.

Günümüzde müzeler gelen izleyiciye hoşlanacağı yaşantılar üretmesine fırsat yaratarak kendi izleyicisini oluşturmaktadır. Toplumun müze algısı artık değişmeye başlamıştır. Buna karşın ülkemizde sanat eğitiminde ve sanat yaratımında müzelerin ve kültür varlıklarımızın etkin olarak kullanıldığını söyleyemeyiz. Kültür üretiminde, sanat yaratımında emperyalist kültürün uzantısı pop kültürü ve magazin kültürü ölümcül bir virüs gibi sanat dünyasını kuşatmıştır. Bir başka tehlike ise tarih ve kültür bilinci gelişmemiş sanat üreticilerinin içi boş, öykünmeci tavırları ile gerçekleştirdiği samimiyetsiz işleridir.

İnsanlığın en eski uygarlık izlerinin bulunduğu, sayısız uygarlıklara ev sahipliği yapmış Anadolu toprakları tam anlamıyla bir açık hava müzesidir. Sadece bu bile bu toprakların değerini ve üzerinde yaşayanların bu topraklara karşı sorumluluğunu artırmaya yeter. İnsan ile müzeler arasındaki ilişkilerin sıklaşması çağdaş, ilerici toplum yaratmada gereksinim duyduğumuz entelektüel, hümanist, sorumlu, tarih ve kültür bilinci gelişmiş aydın bireylerin ve sanatçıların yetiştirilmesini kolaylaştıracaktır. Ancak; yine de "her şeyin ilacı müzeler değildir ". Çünkü; toplumsal değişim ve uygarlık çok boyutlu bir gelişmedir.


*Bu yazı "Müze Kültürü ve Eğitimi" isimli kitabımın ilk bölümünden yararlanılarak hazırlanmıştır.

GÜVERCİN DÜŞLERİ
İnsanın en kadim dostu,
Sanatın en eski imgelerinden biridir güvercin.
Güzelliktir, umudun adı, barışın rengi.
Melektir tüm inançlarda koruyan, kollayan.
Tanrının görünmeyen eli.
Uğurdur, güzel haberdir, gelecektir.
Güvercin dostluk, sevgi ve berekettir.
Aşk'tır acıtan, aşk'tır kanatan ve yandıkça "insan-ı kamildir " Mevlana'da
Güvercin Yunus'da mazlum, saf, temiz insan.
Hacı Bektaş-ı Veli de Anadolu'ya giren erenler.
Güvercin Anadolu'da tüten ocak, kaynayan kazandır,
Bin yıllık kardeşliktir şimdilerde hainlerin bozmaya çalıştığı
Güvercin bedende çarpan yürek,
Güvercin Anadolu'dur...

Kadir ŞİŞGİNOĞLU