İki İmgeli Resimlerin Çok Boyutlu Ressamı: H.Derya Saatçıoğlu
H. Derya Saatçıoğlu \\ Röportaj: Semra Sancak

Titiz bir gözleme dayalı olarak, figüratif ve doğa resimlerinde, yer yer geometrik bir parçalanmayı fantastik bir anlatım diliyle sürdürüyor… Geometrik sınırlandırmaların dışına taşıdığı doğa biçimleri derin bir özgürlük hissini, duygusal ve şiirsel bir anlatım düzeyine taşıyor. Derya Saatçıoğlu “İKİ İMGELİ RESİMLER” inde gittikçe bozulan ekolojik dengelere de dikkat çekiyor.

Yarım asırdan fazla bir sanat geçmişiniz var ve sanat çalışmalarınız 1958 yılında, çocuk yaşlarda, başlamış. Nasıl başladı,  nasıl devam etti?  Hangi hocalarla çalıştınız?
1958’ de Ankara Atatürk Lisesi’nde 1. sınıftaydım. Okulun çok geniş olanakları vardı. Konferans salonu, kapalı spor salonu, müzik dersleri için oditoryum, resim dersleri için şövalelerle dolu geniş bir atölye. Adeta öğrencilerin ilgi duyduğu branşlar için birer cazibe merkezi gibiydi. Günümüzde birçok üniversitenin bu olanaklara sahip olmadığını biliyorum.  Atölye günlerinde yağlıboya tekniğini en ince ayrıntısına kadar bana öğreten saygıdeğer bir resim hocamız vardı. Güzide bir insan: Güzin TUGAY.  Tüm resimlerime 10 geçer not verdiğini hatırlıyorum. Onun tekniği ile yaptığım ilk yağlıboya tablomu halen saklıyorum. Karşıyaka mezarlığına gittiğimde kabrini ziyareti aksatmıyorum. Nur içinde yatsın.

Zengin Bir Eğitmen Kadrosu İle Çalıştım
Bu sanat tutkusu ve yolculuğu öğrencilik yıllarınızda nasıl devam etti?
Evimize uzak olduğu için ertesi yıl Ankara Kurtuluş Lisesi’ne nakil yaptırdık. Orada da şansım bana gülüyordu. Gazi Eğt. Enstitüsü Resim bölümünü yeni bitirmiş olan genç ve yakışıklı hocamız Kayıhan KESKİNOK güleryüzü ve anlayışı ile hepimizin gönlünü kazanmıştı. Bir sonraki yıl ise cumhuriyet sonrası Türk resminin ünlü isimlerinden Nusret KARACA’ ydı. Sıkı disiplini ile ün salmıştı. Günümüzde liselerde okutulmayan “Sanat Tarihi” derslerinde ise Osman AKBAY ile karşılaştım. Benim için böylesine zengin bir eğitmen kadrosu bulunmaz bir fırsattı. Sınıfta bu derslerin en sıkı takipçisi bendim, durmadan ne bulursam boyuyordum. Doğal olarak onlardan pek çok şey öğrendim. Ankara Üniversitesi’nde okurken cumartesi ve pazar günleri Arif KAPTAN ve Refik EPİKMA atölyelerine devam ediyordum. 1964 yılında TAD’de ilk kez bir karma sergiye katıldım. Resmim beğenilerek sergilenmek üzere New York’taki Türk Büyükelçiliği’ ne gönderildi. O yıllarda yeni bir şeyler bulmak için durmadan çalışıyordum. 1968’ de bugünkü adı SANAT KURUMU olan Sanatsevenler Derneği’ nde ilk kişisel sergimi açtım. Aziz NESİN, Abidin ELDEROĞLU, Yıldırım ÖNAL, Cemil EREN açılışta bulunan çok değerli sanatçılardı. Bu arada üniversite bitmiş, yaşam savaşı başlamıştı. Sanatsal çalışmaların yanında, çeşitli ajanslardan aldığım siparişlerle grafik çalışmalarını yetiştirmeye çalışıyordum. Bu arada Spor Toto teşkilatının açmış bulunduğu afiş yarışmasında seçici kurul üyeliğine çağırıldım. Aynı zamanda siyah beyaz yayın yapan TRT TV Haber Merkezi’nde Grafiker olarak çalışıyordum.

Yurt dışında yaşadığınız yıllarda sanat çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
O yıllarda TRT Haber Merkezi geniş çevre edinmek için çok uygun bir yerdi. İsveç Hükümeti’nin açmış bulunduğu bursu kazanarak LUND Üniversitesi’ne kaydımı yaptırdım. Tekrar üniversiteli olmuştum. Sabahları İsveççe öğreniyor, öğleden sonra atölye derslerine devam ediyordum. Farklı ülkelerden gelmiş yabancı öğrenciler vardı. Zaten sanatın dili ortaktı. Eğitim Modern Sanat üzerineydi. Sıklıkla İsveç’teki ve komşu ülkelerdeki müzelere günübirlik gider, izlenimlerimizi modern sanat üzerinden uygulardık. Rönesans’ın modern bir anlayışla tuvale aktarılması çok hoşuma gitmişti. İkinci yılın sonunda açılan yarışmalı serginin tek yabancı katılımcısı bendim.

İş yaşamınızın sanatınızı nasıl etkilediğini anlatır mısınız?
Ankara’ya döndüğümde mezun olduğum lisede resim öğretmenliğine başladım. İki yıl sonra yabancı bir şirketten çok cazip bir iş teklifi aldım. Kazancı yüksekti; ancak sanatla yakından uzaktan bir ilgisi yoktu. Çok çalışıyor, çok da yoruluyordum. Uzunca bir süre tuvaller beni, ben onları unuttum. Az da olsa fırsat buldukça çok sevdiğim suluboya çalışmalarıma zaman ayırıyordum.

Akrilik boya ile tanışmanız ve daha sonra iki imgeli resimlere geçişiniz nasıl oldu?
1995 yılında Akbank Kızılay Sanat Galerisi’nde suluboya resimlerimi sergiledim. Ziyaretime gelen ressam dostum rahmetli Cemil TOYGAR bana niçin akrilik boya kullanmadığımı sordu. İsveç’te desen çalışmaları dışında akrilik boya da kullanıyorduk. Kapatıcılığı ve çabuk kuruması çok büyük üstünlüktü. Bu arada T. İş Bankası’nın açmış bulunduğu suluboya resim yarışmasında çalışmam seçici kurul tarafından sergilenmeye değer bulunmuştu. Bir gün çalıştığımız atölyeye gelen bir satıcıdan tüm renkleri ve kedi dili fırçaları alarak akrilik çalışmaya başladım. 1997’ de MİLO Sanat Galerisi’ndeki sergim tümü ile akrilik resimlerden oluşmuştu.

İki imgeli resimlerinizde yani figüratif ve doğa resimlerinizde aynı zamanda geometrik unsurlar ve bütünde fantastik bir anlatım görüyoruz. Sizi yansıtan bir anlamı ya da sosyal içerikli mesajlarınız var mı?
Çalışırken fazla ışıklı bulduğum yerleri tuval üzerinde birkaç ton karartarak yeni denemeler yapıyordum. Bir konunun tuval üzerinde farklı ışıklarla tekrarı bana yeni bir ufuk açmıştı. Konuyu tuvale aktardıktan sonra bir pencere açıyor ve içinde aynı konunun farklı renk ve ışık anlayışı ile devam etmesine özen gösteriyordum. Bu bazen bir kare, bazen bir dikdörtgen oluyordu. Sonraları pencere sayısını artırdım. Bu tür çalışmadan büyük keyif alıyordum. Bunun bir ismi olmalıydı. DAM Bilkent Sanat Galerisi’nde açtığım serginin kataloğunda  ilk kez  İKİ İMGELİ RESİMLER deyimini kullandım. İleriki yıllarda bu geometrik pencerelerin yani ikinci imgelerin çok sert olduğunu düşünmeye başladım. Daha yumuşak formlarda ikinci imgeler açmam gerekiyordu. Örneğin antik çağların ampforaları, çınarın o güzelim yaprakları, kelebekler, kuşların silüetleri benim ikinci imgelerim olamaz mıydı? Daha sonraları pek çok ikinci imge bularak bunları kullanmaya başladım. Bundan böyle isim babası olduğum “İKİ İMGELİ RESİMLER” i ile hatırlanan bir ressam olmuştum. Şimdilerde daha yumuşak sınırlandırmaların yani ikinci imgelerin dışına taşan doğa biçimlerini derin bir özgürlük hissi ile duygusal ve şiirsel bir anlatım biçimine sokmaya çalışıyorum… Ayrı ışık ve renklerle ifade ettiğim resimlerimlerimde gittikçe bozulan ekolojik dengelere de dikkat çekmeye de çaba gösteriyorum.

Yoğun birikimlerinizi yeni kuşaklara ya da sanatın içine girmek isteyen, sanat sevgisi olan yüreklere aktarıyor musunuz?
Yeni kuşaklar artık İKİ İMGELİ RESİMLERİ tanıyorlar. 1994’ ten beri kurucusu bulunduğum ORAN Sevgi Yılı Halk Kütüphanesi resim atölyesinde yetişkinlere yönelik çalışmalara önderlik ediyorum.

Sanat yolculuğunun başında olan kişilere ve hayata yeni atılmış sanatçı adayı gençlerimize önerileriniz nelerdir?
Öncelikle şunu çok iyi bilmeleri gerekir. Sanat özveri ister, içinde kavrulmak gerekir. Başarının sırrı çok tekrardan geçer. Bıkmadan usanmadan aynı çalışmanın defalarca tekrarlanması gerekebilir. Yanlışlar tekrarla düzeltilir. Akademilerde yıllarca desen çalıştırılması bundandır. Tarz yaratmak ise bazen bir ömür alır.

Ailenizde sanatla ilgilenen başka bireyler de var mı? Birbirinizle paylaşımlarınız, destekleşmeniz nasıldır?
Kızım Hacettepe Üniversitesi Konservatuvarı’nın yüksek bölümünden mezundur. Viyolonsel ve piyano eğitimi aldığından, onun müziği eşliğinde çalıştığımda daha yaratıcı olduğumu hissederim. Aynı zamanda bir oda korosunda koloratör Soprano olarak şarkı söylemekte ve koroyu çalıştırmaktadır.

Üyesi olduğunuz dernek ve kuruluşlar hangileridir?
Üyesi bulunduğum Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği (BRHD)’ nin son beş yıldaki performansı benim için gurur vericidir. Ayrıca Avrupa edinci (müktesebatı) çerçevesinde üyesi bulunduğu sanatçıların telif haklarını korumak amacı ile kurulmuş Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği  (GESAM)’ nin denetleme kurulu başkanlığını yürütmekteyim.

Etkinlikleriniz ve projelerinizden bahseder misiniz?
Yarım asıra o kadar çok etkinlik, o kadar çok sanatsal yaşanmışlık girdi ki… Çok sayıda karma sergi, fuar, grup sergisi vb. etkinliklere katıldım. 1968’ de SANATSEVENLER DERNEĞİ’ nde açtığım ilk kişisel sergimden bugüne kadar 21 kişisel sergim oldu.  Her bir sergi ve etkinlik ayrı bir anı yüküdür benim için… 2003 yılındaki 14. kişisel sergimin açılışını bir demet çiçekle gelen Nuri ABAÇ yapmıştı, hiç unutamam. Şimdilerde 13 Nisan 2012’ de FIRÇA Sanat Galerisi’nde açılacak olan 22. kişisel sergimin hazırlığı ve heyecanı içindeyim.